Röportaj: İlden Dirini
Journo… Henüz yayın hayatının başında bir dergi. “İnternet mecrasında, ya da basılı yayın olarak her gün bir yenisi hayatımıza giriyor zaten!” diyebilirsiniz. Journo’yu farklı yapan bir sendikanın, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın yayını olması. Üstelik klasik sendika yayınlarından da bir hayli farklı. Sanki gazetecilerin nefes almak için buluştuğu bir kafe gibi. Hem dertlerden konuşuluyor, hem de ‘ne üretsek’ diye…
Yeni yayın hayatına başlayan bir dergi için bu sözler biraz abartılı gelebilir ama hem gerçekten ‘o nefes alma ihtiyacı duyan gazetecilerden biri olmamdan’, hem de ekibine olan güvenimden bu kadar rahat yazabiliyorum.
HEM BASILI HEM DE ONLINE MECRADA
İlk sayısı 2 bin adet basılan Journo TGS’nin temsilcileri aracılığıyla medya çalışanlarına ücretsiz ulaştırılıyor. Basılır basılmaz ise, online versiyonu journo.tgs.org.tr adresinde yayınlanıyor.
Farklı içeriğiyle dikkat çeken derginin Yayın Yönetmeni aynı zamanda TGS’nin Genel Sekreteri de olan Mustafa Kuleli. Yayın danışmaları ise medyanın yakından tanıdığı usta isimler; Tuğrul Eryılmaz ve Esra Arsan.
‘Genç, güleryüzlü ve dünyalı’ olması hedeflenen Journo’nun Yayın Koordinatörü Sarphan Uzunoğlu, Görsel Yönetmeni Uğur Güç.
Derginin ilk sayısında hayli ilgi çekici yazılar var. İki ayda bir yayınlanacak derginin ilk sayısında Aslı Aydıntaşbaş’ın Yunanistan izlenimleri, Elif İnce’nin Gazeteci Heather Brooke röportajı, A. Ömer Türkeş’in gazeteci romanları derlemesi, Sarphan Uzunoğlu’nun dijital yayıncılık dosyası, Mehveş Evin’in Sri Lanka gözlemlerive Aydın Engin’in TGS ile kişisel tarihine yer verilmiş.
Fazla uzatmadan sözü Kuleli’ye bırakalım. TGS’nin kamuoyuna seslenen diğer araçlarıyla sansür ve baskılara dikkat çekmeyi sürdüreceğini belirten Kuleli, Journo’nun ise daha ziyade gazeteciliğin niteliği, geleceği ve meslek içi tartışmalarla ilgileneceğini söylüyor. Gelelim söyleşimize:
Journo alışıldık sendika bültenlerinden, dergilerinden farklı. Sanki bir nefes alma ihtiyacı gibi…
Evet, ‘sendika dergisi’ denince akla gelenin tam tersini yaptık. Zaten sendikacılığımız da alışılmışın dışında. (Gülüyor) Biz gazeteciler için bir dergi hazırladık. Bir meslek dergisi olarak da görülebilir.
Nasıl doğdu Journo? Neden böyle bir yayına ihtiyaç duydunuz?
Yönetici seçildiğimde pek çok kişiye ‘sendikaları nasıl bilirsiniz’ diye sordum. Aldığım cevaplar korkunçtu. Eski moda, işe yaramaz, asık suratlı, yaşlı, erkek, solcu işi, sıkıcı gibi sözler duydum. O zamandan beri algı yönetimi üzerine daha çok kafa yoruyor ve genelde sendikal hareketin özelde TGS’nin imajını değiştirmeye çalışıyorum. Journo bizim açımızdan, yenilenen TGS’nin söylemini yaygınlaştıran, üyelerimizle iletişimi güçlendiren ve henüz sendikayla tanışmamış medya çalışanlarına sendikalı olmanın ne harika olduğunu gösteren bir yayın. Ayrıca gazeteciliğin niteliğinin ve geleceğinin tartışıldığı bir platform.
‘Yeni TGS’ söylemini sıkça kullanıyorsunuz. Nedir yenilik? Sadece imaj mı?
Gezinin hemen ardından, yaş ortalaması 31, kadın temsili yüzde 50 olan bir yönetim olarak seçildik ve o günden bu yana her şeyi sorguluyor, daha farklı yapmaya çalışıyoruz. Tüzükten dekorasyona, söylemden icraata her şeyi değiştiriyoruz. Gerçekliğimiz bu olmasa elbette sadece ‘imaj çalışması’yla birden cazip hale gelmemiz mümkün olmazdı.
Peki Journo’nun yayın periyodu ne olacak, bundan sonra nasıl ilerleyecek? Mesela kimler yazacak?
Bu yıl iki ayda bir çıkaracağız. 2016 için planlamamızı henüz yapmadık. Bu biraz da göreceğimiz ilgiye bağlı. Önümüzdeki sayılarda da genç, güleryüzlü ve dünyalı bir dergi yapmaya devam edeceğiz. Medyanın geleceğine dair haber ve analizler epeyce yer tutacak. Dergi çıkınca pek çok dostumuz Journo’ya yazmak istediğini belirtti. Ancak yazıdan ziyade dosya haber ve söyleşilerimizle öne çıkmak istiyoruz. Şimdilik isim vermeyeyim ama tüm dünyanın peşinde koştuğu isimlerin Journo sayfalarında olacağını söyleyebilirim.
Türkiye’de sansür ve otosansürün vardığı boyutlar hepimizin malumu. Dost sohbetlerinde en çok gazeteciliğin düşen niteliğinden, gelinen noktadan yakınılıyor. Journo’nun da dertlerinden biri bu sanırım?
Aslında değil. (Gülüyor) Journo gazetecilerin, gazeteciler için hazırladığı bir yayın. Kendi iç iletişimimiz. Sansür ve oto-sansürü zaten her gün deneyimleyen insanlara, her sayfasında “Türkiye’de basın özgürlüğü yok” diyen, ağlak bir dergi yapmak istemiyoruz. Basın ve ifade özgürlüğü sorunlarına diğer yayınlarımızla, internet sitemizle, sosyal medya hesaplarımızla dikkat çekmeye devam edeceğiz. 3 Mayıs’ta ‘Tutuklu Gazete’nin yeni sayısını yayımlayacak ve gazetecilere açılan davaları anlatacağız. Orada, yargılanan gazeteciler tüm yurttaşlara seslenecek ve haber alma hakkına sahip çıkma çağrısı yapacak.
Yeni medya, dijital güvenlik belki de en çok gazetecilerin ilgilenmesi gereken konulardan. Journo’nun ilk sayısında bunlarla ilgili yazılar var. Bu devam edecek mi?
Elbette. Geleceğe bakıyor ve üyelerimizi geleceğe bakmaya teşvik ediyoruz. Yerel siyasetin kayıkçı kavgaları ve medya içindeki boş atışmalar ilgimizi hiç çekmiyor. ‘Gelmekte olanı’ anlamaya çalışıyoruz.
Bir de TGS Akademi’yi kurdunuz. O nasıl gidiyor?
Harika gidiyor. Yeni medya konulu ilk devreye yüzlerce başvuru oldu. Nisan’dan itibaren eğitimleri çeşitlendirip, kontenjanı arttırarak meslektaşlarımızın yoğun ilgisini karşılamaya çalışacağız.
Journo’nun sayfaları üretmek, seslenmek isteyen gazetecilere açık olacak mı?
Bugünün dünyasında sözü olanın kullanabileceği çokça medya ve sınırsız alan var. Journo’nun ise iki ayda bir çıkan 32 sayfası. Dolayısıyla içeriklerimiz ısmarlama usulü üretilecek. Önerilere açığız tabi.
Derginin ilk sayfalarında Nuh Köklü var. Hepimizin canını çok acıttı o kar topu…
Ne desek boş. İyi bir üyemizi, verimli bir çalışma arkadaşımızı ve güzel bir insanı kaybettik. İsmine ve mücadelesine layık olmaya çalışacağız.
Kaynak: https://sanatfilan.com/yayin-dunyasinda-yeni-bir-nefes-hosgeldin-journo/