Dr. Atilla ÖZSEVER / Maltepe Üniversitesi Öğ. Gör.
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) ATV ve Sabah gazete ve dergi gruplarının bağlı olduğu Turkuvaz Medya Grubu’nda 13 Şubat 2009 tarihinde başlattığı grev, bir ayını doldurdu. Grev, işverenin bütün baskılarına rağmen işyerlerinde üretimi durdurmaksızın 10 kişinin büyük özverisiyle sürdürülüyor. 29 yıl sonra medya sektöründe ilk kez uygulanan bu grev, çok çeşitli açılardan büyük bir önem taşıyor.
TGS, 1994 yılına kadar Hürriyet, Milliyet, Tercüman gibi büyük basın kuruluşlarının da dahil olduğu 18 işyerinde toplu sözleşme yetkisine sahip bir sendika iken günümüzde sadece Anadolu Ajansı’nda toplu sözleşme yapabiliyor. 1990’lı yılların başından itibaren medyanın mülkiyet yapısındaki değişim ve birkaç büyük grubun piyasaya egemen olduğu oligopol bir yapının varlığı ve sektördeki tekelci eğilim, sendikanın işyerlerinden tasfiyesi ile sonuçlanmıştı. Aradan geçen uzun yıllardan sonra ilk kez büyük bir medya kuruluşundaki örgütlenme ve sendikalaşma çabası gerçekten büyük önem arz ediyor.
Bundan iki yıl önce Ciner Grubu’nda iken Tasarruf Fonu Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen Sabah ve ATV’de örgütlenme çalışmaları başlamıştı. Bu medya kuruluşunun TMSF yönetimine geçmesiyle birlikte çalışanların boşlukta kalması ve güvensizlik duyması sendikaya doğru bir hareketlenmeye yol açtı. TMSF gibi kamu kuruluşu niteliğinde olan bir işyerinde örgütleme özel sektöre göre daha olanaklıydı. TGS, önce ATV’de, daha sonra Sabah Gazetesi’nde çoğunluğu ve yetkiyi aldı. 770 kişinin 406’sı sendikalı oldu.
Ancak bu aşamadan sonra baskılar gelmeye başladı, önce sendikalaşmaya öncülük eden üç kişi işten çıkarıldı. Daha sonra basın çalışanlarının en doğal hakkı olan 212 sayılı Basın İş Kanunu’na tabi olarak çalışma hakkı, işveren tarafından bir “lütuf” olarak sunulup 212’li olmanın karşılığında sendikadan istifa etme teklifi ve tehdidi çalışanlar üzerinde etkili oldu. Hatta sendika üyesi olmayanlardan bile noter kanalıyla istifa dilekçeleri alındı.
Bu arada Sabah ve ATV, AKP’ye yakınlığı ile bilinen Çalık Grubu’na satıldı. Çalışanlar üzerindeki baskılar daha da artmaya başladı. İşveren, sendikanın yetkisine karşı dava açtı, ancak kaybetti. Toplu sözleşme süreci uyuşmazlıkla sonuçlanmadan önce sendikanın taleplerini etkisizleştirmek amacıyla bayramda yarım maaş ikramiye verildi. Ekonomik krizin de etkisiyle birlikte işsiz kalma endişesi, çalışanların büyük çoğunluğunun sendikadan istifasına yol açtı.
TGS’nin grev kararını aldığı 17 Aralık 2008 tarihinde sendikalı üye sayısı 100’ün altına düştü. Greve çıkılan 13 Şubat 2009 tarihinde ise işyerindeki TGS üyesi 40 dolayına indi. Grevi sürdüren 10 yürekli insanın iş akitleri de 17 Şubat 2009’da feshedildi, yani işten çıkarıldılar. TGS, işten çıkarmaların kanunsuz olduğunu bildirerek yasal süreci başlattı.
Gazetecilerin toplumda ayrıcalıklı bir statüye sahip olma duygusu, sektördeki rekabet ve bireyselliğin ön planda bulunması, kolektif dayanışmaya fazla yatkın olunmaması, iş güvencesinin düşüklüğü ve işsizlik endişesi, sendikal örgütlenmeye olan ilgiyi azaltmaktadır. Sendikalaşma ve sınıf bilincinin eksikliği, işveren baskısıyla birleşince medya çalışanlarının direnci iyice düşmektedir. Bunun yanı sıra TGS’nin uzun yıllardan sonra ilk kez özel bir medya kuruluşundaki örgütlenme deneyimi eksikliği, çalışanlarla daha yakın bir iletişim kurmadaki aksaklıklar ve 212’li olmanın toplu sözleşme ile daha iyi güvence altına alınacağının yeterli düzeyde ortaya konmaması gibi faktörler de, sendikalaşmada önemli sorunlar yarattı. Bu arada işverenlerin “sendikalı olanı kara listeye alırız, başka yerde de iş bulamazlar” şeklindeki tehditleri de çalışanlar üzerinde etkili oldu. Tüm bunlara rağmen TGS’den istifa edenlerin de içinde bulunduğu 32 kişi ATV’de işten çıkarıldı. Yani sendikadan istifa etmek de, medya çalışanı için bir güvence oluşturmadı.
Sabah ve ATV’deki grev, sadece TGS’nin ya da orada çalışanların grevi değildir. Bu grev, tüm medya çalışanları açısından büyük bir önem taşıdığı gibi tüm emekçiler açısından da son derece önemlidir. Türkiye’de sendikal hareketin etkisizleştirilmesine önce basından başlandı. 1990’lı yılların başında basın sektöründe sendikanın tasfiyesiyle birlikte ikinci aşama diğer işkollarına geldi. Çünkü basında sendikanın olması, sadece o sektördeki çalışanların değil tüm çalışanların sosyal hakları için de önem taşıyordu. Sendika üyesi olan gazeteciler, diğer işkollarındaki emek haberlerine karşı da duyarlı oluyorlar, en küçük bir toplu sözleşme ya da grev haberinin de gazetelerinde yer alması için çaba harcıyorlardı. Tüm bu nedenlerle Sabah-ATV grevi, bütün emekçilerin grevidir.
Öte yandan medyanın halkın doğru haber alma hakkını sağlama yönündeki işlevi de büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda toplumun desteği, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla medya çalışanlarının haklarına sahip çıkması büyük önem arz etmektedir. Yine bu anlamda gazetecinin iş güvencesi ve sosyal hakları, toplumun, halkın iş güvencesi ve doğru haber alma hakkı demektir.
Grevci gazetecilerin ve meslektaşlarının her cumartesi akşamı Taksim’de “Sabah’a boykot, greve destek” şeklinde dile getirdikleri slogan, konuyu net bir biçimde özetlemektedir. Sabah-ATV grevi, ancak tüm emek örgütleri ve toplumun duyarlılığı ve etkin çabasıyla başarıya ulaşabilir. Bu yöndeki kamuoyu baskısı, işvereni de toplu sözleşmeyi imzalamaya zorlayacak ve grevin başarısı her anlamda büyük bir kazanıma yol açacaktır…Dr. Atilla ÖZSEVER Maltepe Üniversitesi Öğ. Gör.
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) ATV ve Sabah gazete ve dergi gruplarının bağlı olduğu Turkuvaz Medya Grubu’nda 13 Şubat 2009 tarihinde başlattığı grev, bir ayını doldurdu. Grev, işverenin bütün baskılarına rağmen işyerlerinde üretimi durdurmaksızın 10 kişinin büyük özverisiyle sürdürülüyor. 29 yıl sonra medya sektöründe ilk kez uygulanan bu grev, çok çeşitli açılardan büyük bir önem taşıyor. TGS, 1994 yılına kadar Hürriyet, Milliyet, Tercüman gibi büyük basın kuruluşlarının da dahil olduğu 18 işyerinde toplu sözleşme yetkisine sahip bir sendika iken günümüzde sadece Anadolu Ajansı’nda toplu sözleşme yapabiliyor. 1990’lı yılların başından itibaren medyanın mülkiyet yapısındaki değişim ve birkaç büyük grubun piyasaya egemen olduğu oligopol bir yapının varlığı ve sektördeki tekelci eğilim, sendikanın işyerlerinden tasfiyesi ile sonuçlanmıştı. Aradan geçen uzun yıllardan sonra ilk kez büyük bir medya kuruluşundaki örgütlenme ve sendikalaşma çabası gerçekten büyük önem arz ediyor. Bundan iki yıl önce Ciner Grubu’nda iken Tasarruf Fonu Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen Sabah ve ATV’de örgütlenme çalışmaları başlamıştı. Bu medya kuruluşunun TMSF yönetimine geçmesiyle birlikte çalışanların boşlukta kalması ve güvensizlik duyması sendikaya doğru bir hareketlenmeye yol açtı. TMSF gibi kamu kuruluşu niteliğinde olan bir işyerinde örgütleme özel sektöre göre daha olanaklıydı. TGS, önce ATV’de, daha sonra Sabah Gazetesi’nde çoğunluğu ve yetkiyi aldı. 770 kişinin 406’sı sendikalı oldu. Ancak bu aşamadan sonra baskılar gelmeye başladı, önce sendikalaşmaya öncülük eden üç kişi işten çıkarıldı. Daha sonra basın çalışanlarının en doğal hakkı olan 212 sayılı Basın İş Kanunu’na tabi olarak çalışma hakkı, işveren tarafından bir “lütuf” olarak sunulup 212’li olmanın karşılığında sendikadan istifa etme teklifi ve tehdidi çalışanlar üzerinde etkili oldu. Hatta sendika üyesi olmayanlardan bile noter kanalıyla istifa dilekçeleri alındı. Bu arada Sabah ve ATV, AKP’ye yakınlığı ile bilinen Çalık Grubu’na satıldı. Çalışanlar üzerindeki baskılar daha da artmaya başladı. İşveren, sendikanın yetkisine karşı dava açtı, ancak kaybetti. Toplu sözleşme süreci uyuşmazlıkla sonuçlanmadan önce sendikanın taleplerini etkisizleştirmek amacıyla bayramda yarım maaş ikramiye verildi. Ekonomik krizin de etkisiyle birlikte işsiz kalma endişesi, çalışanların büyük çoğunluğunun sendikadan istifasına yol açtı. TGS’nin grev kararını aldığı 17 Aralık 2008 tarihinde sendikalı üye sayısı 100’ün altına düştü. Greve çıkılan 13 Şubat 2009 tarihinde ise işyerindeki TGS üyesi 40 dolayına indi. Grevi sürdüren 10 yürekli insanın iş akitleri de 17 Şubat 2009’da feshedildi, yani işten çıkarıldılar. TGS, işten çıkarmaların kanunsuz olduğunu bildirerek yasal süreci başlattı. Gazetecilerin toplumda ayrıcalıklı bir statüye sahip olma duygusu, sektördeki rekabet ve bireyselliğin ön planda bulunması, kolektif dayanışmaya fazla yatkın olunmaması, iş güvencesinin düşüklüğü ve işsizlik endişesi, sendikal örgütlenmeye olan ilgiyi azaltmaktadır. Sendikalaşma ve sınıf bilincinin eksikliği, işveren baskısıyla birleşince medya çalışanlarının direnci iyice düşmektedir. Bunun yanı sıra TGS’nin uzun yıllardan sonra ilk kez özel bir medya kuruluşundaki örgütlenme deneyimi eksikliği, çalışanlarla daha yakın bir iletişim kurmadaki aksaklıklar ve 212’li olmanın toplu sözleşme ile daha iyi güvence altına alınacağının yeterli düzeyde ortaya konmaması gibi faktörler de, sendikalaşmada önemli sorunlar yarattı. Bu arada işverenlerin “sendikalı olanı kara listeye alırız, başka yerde de iş bulamazlar” şeklindeki tehditleri de çalışanlar üzerinde etkili oldu. Tüm bunlara rağmen TGS’den istifa edenlerin de içinde bulunduğu 32 kişi ATV’de işten çıkarıldı. Yani sendikadan istifa etmek de, medya çalışanı için bir güvence oluşturmadı. Sabah ve ATV’deki grev, sadece TGS’nin ya da orada çalışanların grevi değildir. Bu grev, tüm medya çalışanları açısından büyük bir önem taşıdığı gibi tüm emekçiler açısından da son derece önemlidir. Türkiye’de sendikal hareketin etkisizleştirilmesine önce basından başlandı. 1990’lı yılların başında basın sektöründe sendikanın tasfiyesiyle birlikte ikinci aşama diğer işkollarına geldi. Çünkü basında sendikanın olması, sadece o sektördeki çalışanların değil tüm çalışanların sosyal hakları için de önem taşıyordu. Sendika üyesi olan gazeteciler, diğer işkollarındaki emek haberlerine karşı da duyarlı oluyorlar, en küçük bir toplu sözleşme ya da grev haberinin de gazetelerinde yer alması için çaba harcıyorlardı. Tüm bu nedenlerle Sabah-ATV grevi, bütün emekçilerin grevidir. Öte yandan medyanın halkın doğru haber alma hakkını sağlama yönündeki işlevi de büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda toplumun desteği, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla medya çalışanlarının haklarına sahip çıkması büyük önem arz etmektedir. Yine bu anlamda gazetecinin iş güvencesi ve sosyal hakları, toplumun, halkın iş güvencesi ve doğru haber alma hakkı demektir. Grevci gazetecilerin ve meslektaşlarının her cumartesi akşamı Taksim’de “Sabah’a boykot, greve destek” şeklinde dile getirdikleri slogan, konuyu net bir biçimde özetlemektedir. Sabah-ATV grevi, ancak tüm emek örgütleri ve toplumun duyarlılığı ve etkin çabasıyla başarıya ulaşabilir. Bu yöndeki kamuoyu baskısı, işvereni de toplu sözleşmeyi imzalamaya zorlayacak ve grevin başarısı her anlamda büyük bir kazanıma yol açacaktır…