MESLEKTAŞLARIMIZA AÇIK MEKTUBUMUZDUR:
Erkek şiddetini, kadın cinayetlerini meşrulaştırmaktan vazgeçin,
“Cinnet” değil cinayet!
Değerli meslektaşlarımız,
Öncelikle, son bir hafta içinde yayımlanmış, basit bir internet taramasıyla karşımıza çıkan, kadın cinayetlerine ilişkin haberlerden örnekler vermek istiyoruz sizlere:
Antalya’da boşanma cinneti– 15 Aralık– Antalya’nın Serik İlçesi’nde, çiftçi 25 yaşındaki İ.Ş, boşanma davası açan eşi 20 yaşındaki Şeyma Şentürk, kayınpederi 59 yaşındaki Nevzat Torbalı ve kayınvalidesi 51 yaşındaki Cemile Torbalı’yı av tüfeğiyle öldürdü. Cinayeti jandarmaya ve eşinin yakınlarına haber veren İ.Ş, kaçtı.
Cinnet geçiren adam önce nişanlısını öldürdü, sonra intihar etti – 11 Aralık– Çorum’da cinnet getirdiği iddia edilen genç, eski nişanlısını öldürdükten sonra kendi canına kıydı.
14 çocuğunun annesini sıcak çorba için öldürdü– 11 Aralık– İstanbul’da 14 çocuğunun annesi olan eşini baltayla öldüren K.A. (65) tutuklandı. Hasta olduğunu ve eşinin kendisine bir çorba dahi yapmadığını söyleyen zanlı K.A, cinayeti ilgisizlikten ötürü işlediğini söyledi. Eşi ile arasında son dönemlerde anlaşmazlıklar yaşadığını ifade eden ve cinnet getiren K.A. “Kendimi kaybettim” dedi.
Cinnet getiren öğretmen dehşet saçtı– 10 Aralık– Balıkesir Gönen’de cinnet getiren emekli öğretmen, kendisi gibi öğretmen olan eşini, dilini ve kulağını kopardıktan sonra boğarak öldürdü.
Esenyurt’ta cinnet getiren koca eşini baltayla öldürdü– 8 Aralık– Esenyurt’ta cinnet getiren bir koca eşine ve çocuklarına baltayla saldırdı. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan kadın hayatını kaybederken biri kız 2 çocuk hastanede tedavi altına alındı.
CİNNET NEDİR?
Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre, Arapça bir sözcük olan “cinnet”in Türkçe karşılığı delilik. “Cinnet getirme”nin Türkçe karşılığı ise “Bir an için delilik belirtisi göstermek.”
“Delilik”, deli olma durumu anlamına geliyor. “Deli” sıfatı ise aklını yitirmiş, akli dengesi bozulmuş olan kişiler için kullanılıyor.
SORULARIMIZ
TDK’de yer alan bu tanımlardan hareketle şu sorulara birlikte yanıt arayalım istiyoruz:
İstatistikler gösteriyor ki, bu ülkede her gün ortalama üç kadın en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülüyor. Bu kadınları boşanmak istiyor diye, “ayrılalım” dedi diye, sıcak çorba yapmadı diye, başka bir erkekle görüştü diye, kısa etek giydi diye ya da başka bin bir türlü bahaneyle baltayla, bıçakla, silahla, boğarak (kimi zaman çocuklarıyla ve aileleriyle birlikte) katleden tüm bu erkekler “delirmiş” olabilir mi?
Kadına yönelik erkek şiddetinin vardığı son nokta olan kadın cinayetleri, “bir an için delilik belirtisi göstermek” ile açıklanabilir mi? Mesele bu kadar basit mi?
Biz kadın cinayetlerini haberleştirirken cinayeti işleyen erkeğin “akli dengesinin bozuk” olduğunu ya da bir an için “akli dengesi bozulmuş” gibi belirtiler gösterdiğini iddia ederek, bilerek ya da bilmeyerek, cinayeti meşrulaştırmış olmuyor muyuz?
Biz bu haberlerimizle, kadınları katleden erkeklerin çoğunun, mahkemede haksız tahrik indiriminden yararlanmak için en sık başvurduğu söylemlerden birini, “Kendimi kaybettim, hatırlamıyorum, akli dengem bozuk” şeklindeki iddiaları, daha yargılama bile başlamadan doğru kabul etmiş olmuyor muyuz?
Sahi biz nereden biliyoruz, bu erkeklerin “cinnet getirerek” cinayet işlediğini? Biz psikolog muyuz yoksa psikiyatr mı?
BİLİNÇLİ, KONTROLLÜ, PLANLI…
Değerli meslektaşlarımız,
Bu konuda yapılmış yüzlerce araştırma da gösteriyor ki, kadına yönelik erkek şiddeti ve bu şiddetin vardığı son nokta olan kadın cinayetleri, “delilik”le, “bir an için delilik belirtisi göstermek”le açıklanacak olgular değil. Kadına yönelik erkek şiddetine karşı yıllardır mücadele veren, alanda şiddet mağduru kadınlarla bire bir çalışan kadın örgütlerinin deneyimleri de buna işaret ediyor.
Bu örgütlerden biri de, bildiğiniz gibi, 1990 yılından bu yana ülkemizde faaliyet gösteren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı. Peki, Mor Çatı ne diyor bu konuda? Bakalım…
Vakfa 23 yıldır emek veren Klinik Psikolog Feride Yıldırım Güneri’ye göre şiddet, bir kontrol kaybı değil; ya da medyanın o çok sevdiği ifade ile bir ‘cinnet’ hali değil. Aksine, bilinçli, kontrollü, planlı ve sistematik bir eylem, bir seçim.
Şiddetin kaynağında toplumun her yanında izlerini görebileceğimiz erkek egemenliği yatıyor. Erkeklerin egemenliklerini tehdit altında görmeleri ya da bu egemenliği güçlendirmek istemeleri şiddet davranışına yol açıyor.
Güneri, “cinnet anı” diye anlatılanın aslında “seçici bir delilik” olduğu kanısında. Erkek nerede kime karşı delireceğini, ne zaman ve hangi aletle delireceğini seçiyor. Kurbanların takip edildiğini, hangi saatte kaç kurşunla öldürüleceklerine karar verildiğini ve hatta gayet bilinçli şekilde son kurşunun cinayeti işleyenin kendine saklandığını görüyoruz. Bu gibi veriler bu cinayetlerin “bir anlık delilik” neticesinde değil bilinçli ve kontrollü şekilde işlendiğini gösteriyor.
DEĞİŞTİRMEK ELİMİZDE
Değerli meslektaşlarımız,
Kadına yönelik ayrımcılığın, erkek şiddetinin, cinayetlerin son bulması için biz medya emekçilerine büyük sorumluluk düştüğü aşikâr. Bu ayrımcılığı, şiddeti, cinayetleri meşrulaştıran, olağanlaştıran ifadelere haberlerimizde ve yazılarımızda yer vermekten artık vazgeçmemiz gerekiyor. “Cinnet” de bu ifadelerden biri.
Sizleri bu konuda duyarlı olmaya, medyadaki bu sorunlu dili değiştirmek için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
Saygılarımızla,
Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın KomisyonuMESLEKTAŞLARIMIZA AÇIK MEKTUBUMUZDUR:
Erkek şiddetini, kadın cinayetlerini meşrulaştırmaktan vazgeçin,
“Cinnet” değil cinayet!
Değerli meslektaşlarımız,
Öncelikle, son bir hafta içinde yayımlanmış, basit bir internet taramasıyla karşımıza çıkan, kadın cinayetlerine ilişkin haberlerden örnekler vermek istiyoruz sizlere:
Antalya’da boşanma cinneti– 15 Aralık– Antalya’nın Serik İlçesi’nde, çiftçi 25 yaşındaki İ.Ş, boşanma davası açan eşi 20 yaşındaki Şeyma Şentürk, kayınpederi 59 yaşındaki Nevzat Torbalı ve kayınvalidesi 51 yaşındaki Cemile Torbalı’yı av tüfeğiyle öldürdü. Cinayeti jandarmaya ve eşinin yakınlarına haber veren İ.Ş, kaçtı.
Cinnet geçiren adam önce nişanlısını öldürdü, sonra intihar etti – 11 Aralık– Çorum’da cinnet getirdiği iddia edilen genç, eski nişanlısını öldürdükten sonra kendi canına kıydı.
14 çocuğunun annesini sıcak çorba için öldürdü– 11 Aralık– İstanbul’da 14 çocuğunun annesi olan eşini baltayla öldüren K.A. (65) tutuklandı. Hasta olduğunu ve eşinin kendisine bir çorba dahi yapmadığını söyleyen zanlı K.A, cinayeti ilgisizlikten ötürü işlediğini söyledi. Eşi ile arasında son dönemlerde anlaşmazlıklar yaşadığını ifade eden ve cinnet getiren K.A. “Kendimi kaybettim” dedi.
Cinnet getiren öğretmen dehşet saçtı– 10 Aralık– Balıkesir Gönen’de cinnet getiren emekli öğretmen, kendisi gibi öğretmen olan eşini, dilini ve kulağını kopardıktan sonra boğarak öldürdü.
Esenyurt’ta cinnet getiren koca eşini baltayla öldürdü– 8 Aralık– Esenyurt’ta cinnet getiren bir koca eşine ve çocuklarına baltayla saldırdı. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan kadın hayatını kaybederken biri kız 2 çocuk hastanede tedavi altına alındı.
CİNNET NEDİR?
Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğüne göre, Arapça bir sözcük olan “cinnet”in Türkçe karşılığı delilik. “Cinnet getirme”nin Türkçe karşılığı ise “Bir an için delilik belirtisi göstermek.”
“Delilik”, deli olma durumu anlamına geliyor. “Deli” sıfatı ise aklını yitirmiş, akli dengesi bozulmuş olan kişiler için kullanılıyor.
SORULARIMIZ
TDK’de yer alan bu tanımlardan hareketle şu sorulara birlikte yanıt arayalım istiyoruz:
İstatistikler gösteriyor ki, bu ülkede her gün ortalama üç kadın en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülüyor. Bu kadınları boşanmak istiyor diye, “ayrılalım” dedi diye, sıcak çorba yapmadı diye, başka bir erkekle görüştü diye, kısa etek giydi diye ya da başka bin bir türlü bahaneyle baltayla, bıçakla, silahla, boğarak (kimi zaman çocuklarıyla ve aileleriyle birlikte) katleden tüm bu erkekler “delirmiş” olabilir mi?
Kadına yönelik erkek şiddetinin vardığı son nokta olan kadın cinayetleri, “bir an için delilik belirtisi göstermek” ile açıklanabilir mi? Mesele bu kadar basit mi?
Biz kadın cinayetlerini haberleştirirken cinayeti işleyen erkeğin “akli dengesinin bozuk” olduğunu ya da bir an için “akli dengesi bozulmuş” gibi belirtiler gösterdiğini iddia ederek, bilerek ya da bilmeyerek, cinayeti meşrulaştırmış olmuyor muyuz?
Biz bu haberlerimizle, kadınları katleden erkeklerin çoğunun, mahkemede haksız tahrik indiriminden yararlanmak için en sık başvurduğu söylemlerden birini, “Kendimi kaybettim, hatırlamıyorum, akli dengem bozuk” şeklindeki iddiaları, daha yargılama bile başlamadan doğru kabul etmiş olmuyor muyuz?
Sahi biz nereden biliyoruz, bu erkeklerin “cinnet getirerek” cinayet işlediğini? Biz psikolog muyuz yoksa psikiyatr mı?
BİLİNÇLİ, KONTROLLÜ, PLANLI…
Değerli meslektaşlarımız,
Bu konuda yapılmış yüzlerce araştırma da gösteriyor ki, kadına yönelik erkek şiddeti ve bu şiddetin vardığı son nokta olan kadın cinayetleri, “delilik”le, “bir an için delilik belirtisi göstermek”le açıklanacak olgular değil. Kadına yönelik erkek şiddetine karşı yıllardır mücadele veren, alanda şiddet mağduru kadınlarla bire bir çalışan kadın örgütlerinin deneyimleri de buna işaret ediyor.
Bu örgütlerden biri de, bildiğiniz gibi, 1990 yılından bu yana ülkemizde faaliyet gösteren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı. Peki, Mor Çatı ne diyor bu konuda? Bakalım…
Vakfa 23 yıldır emek veren Klinik Psikolog Feride Yıldırım Güneri’ye göre şiddet, bir kontrol kaybı değil; ya da medyanın o çok sevdiği ifade ile bir ‘cinnet’ hali değil. Aksine, bilinçli, kontrollü, planlı ve sistematik bir eylem, bir seçim.
Şiddetin kaynağında toplumun her yanında izlerini görebileceğimiz erkek egemenliği yatıyor. Erkeklerin egemenliklerini tehdit altında görmeleri ya da bu egemenliği güçlendirmek istemeleri şiddet davranışına yol açıyor.
Güneri, “cinnet anı” diye anlatılanın aslında “seçici bir delilik” olduğu kanısında. Erkek nerede kime karşı delireceğini, ne zaman ve hangi aletle delireceğini seçiyor. Kurbanların takip edildiğini, hangi saatte kaç kurşunla öldürüleceklerine karar verildiğini ve hatta gayet bilinçli şekilde son kurşunun cinayeti işleyenin kendine saklandığını görüyoruz. Bu gibi veriler bu cinayetlerin “bir anlık delilik” neticesinde değil bilinçli ve kontrollü şekilde işlendiğini gösteriyor.
DEĞİŞTİRMEK ELİMİZDE
Değerli meslektaşlarımız,
Kadına yönelik ayrımcılığın, erkek şiddetinin, cinayetlerin son bulması için biz medya emekçilerine büyük sorumluluk düştüğü aşikâr. Bu ayrımcılığı, şiddeti, cinayetleri meşrulaştıran, olağanlaştıran ifadelere haberlerimizde ve yazılarımızda yer vermekten artık vazgeçmemiz gerekiyor. “Cinnet” de bu ifadelerden biri.
Sizleri bu konuda duyarlı olmaya, medyadaki bu sorunlu dili değiştirmek için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
Saygılarımızla,
Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın Komisyonu