12 Eylül Utanç Müzesi etkinlikleri kapsamında Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleşen panelde, darbe yıllarıyla yapısı değişen medya sahipliğinin basın özgürlüğünün daha da sınırlanmasında en önemli etkenlerden biri olduğu vurgulandı.
Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından 2009 yılından bu yana Eylül ayında yapılan Utanç Müzesi etkinlikleri devam ediyor. Bu sene müzede katledilen gazeteciler için özel bir bölüm hazırlandı. 1979 yılında öldürülen Gazeteci Abdi İpekçi’nin vurulduğu anda üzerinde olan gömlek ve polislerce katledilen muhabirimiz Metin Göktepe’nin kişisel eşyalarının da sergilendiği müzede önceki gün “Basın ne kadar özgür?” başlıklı bir panel gerçekleştirildi.
Panelde konuşan gazeteci Gökçer Tahincioğlu, basın özgürlüğünün sanki AKP dönemine ait bir sorunmuş gibi tartışılmaması gerektiğine dikkat çekti. Metin Göktepe, İzzet Keser, Abdi İpekçi’nin katledilmesini örnek veren Tahincioğlu, darbe dönemlerinde gazetecilerin yargılandığı, işkence gördüğü günleri hatırlattı. Bugün aynı baskıların farklı biçimlerde devam ettiğini belirten Tahincioğlu, basın özgürlüğünün sistemli olarak daraltıldığı koşullarda basın emekçilerinin örgütlenmekten başka çaresi olmadığını söyledi.
‘KENDİ İÇİN GAZETİCİLER’
Doğan Tılıç da, basın özgürlüğünün toplumun ne kadar özgür olduğundan ayrı tartışılmaması gerektiğini vurguladı. Mesleğe başlayanların geçmişte gazeteciliği “doğruyu söyleme mesleği” olarak gördüğünü, ancak bugün gazeteciliğin “yukarıdan aşağıya yalan söyleme ve bu yalanlara insanları ikna etme aracı” haline getirildiğini belirten Tılıç, bu anlayış değişikliğinde 12 Eylül darbesinin büyük bir kırılma noktası olduğuna dikkat çekti. 1980’den itibaren medya sahipliğinin yapısının değiştiğini ifade eden Tılıç, “asıl işi gazetecilik olan medya sahipliğinin” yerini, “asıl işi gazetecilik olmayan holdinglere” bıraktığını söyledi. Tılıç, “Böyle bir ortamda doğru bilgiye ne kadar ulaşabilir? Eğer patronunuz madenciyse, orada siyanürlü altın madenciliğine ilişkin bir şey yapmanız mümkün değildir” diye konuştu. Bu durumun değişmesi için gazetecilerin de kendi gerçeğinin farkına varması gerektiğini kaydeden Tılıç, Marksizmin “kendinde sınıf, kendi için sınıf” tanımlamasına gönderme yaparak “Gazetecilerin kendinde gazeteciler olmaktan çıkıp, kendi için gazeteciler olmasını sağlamak gerek” dedi.
‘ÖRGÜTSÜZLÜĞÜMÜZDEN GÜÇ ALIYORLAR’
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Ankara Şube Başkanı Esra Koçak, 12 Eylül’ün bıraktığı en büyük izlerden birinin sendikasızlaştırma olduğunu söyledi. Gazetecilerin örgütsüz, gazeteci örgütlerinin ise dağınık olduğunu vurgulayan Koçak, gazete ve televizyonlarda son aylarda artan işten çıkarmaların da bu örgütsüzlükten güç aldığına dikkat çekti. Gazetecilerin kendilerinin de birer fikir işçisi olduğunu kavramaları gerektiğini belirten Koçak, bugünkü koşullarda gazetecinin sendikalı olmasının özgürce haber yapmasının temel koşullarından biri haline geldiğini söyledi. Bu anlamda Gezi eylemlerinden bu yana olumlu gelişmeler yaşandığını, gazeteciler arasında dayanışmanın güçlendiğini ifade eden Koçak, TGS’nin de bu süreçten gençleşerek çıktığını söyledi. TGS’nin yürüttüğü 5N 1K 1S Kampanyası’na da değinen Koçak, bu kampanya ile çok sayıda basın emekçisine de ulaştıklarını belirtti.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay da 12 Eylül ile başlayan baskının ve sansürün farklı şekil ve durumlarla yaşandığına dikkat çekerken bazı gazete haberleri ile bu durumlara örnek verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz gün gazete temsilcileriyle yaptığı toplantıya da değinen Abakay bunun bir hizaya gel toplantısı olduğunu ifade etti.