Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden Gazeteciler Sendikası’na mektup yazarak durumu hakkında bilgi verdi. Karaca “Baskılar karşısında korkarak pes etmiş bir gazeteci değilseniz şu an Türkiye’de yargı bağımsızlığından bahsedebilmeniz mümkün değil” ifadesini kullandı.
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın mektubu şöyle:
Silivri’den merhabalar;
Bu satırları kaleme alırken tam 65 gün oldu; Silivri’de tutsağım. 2009 yılında yayınlanmış “Tek Türkiye” adlı dizide geçen iki diyalog üzerinden bir suçlama zinciri oluşturdular. Her bir halkası yalan ve iftira olan bu zincirle bir kez daha hukukun elini kolunu bağladılar. Hukuktan, vicdandan yana hiçbir gerekçe göstermeden özgürlüğümü elimden aldılar.
Maruz kaldığım hukuksuzluk silsilesi; iktidarın politikalarını sorgulayan, siyasi güce biatı reddeden ve en önemlisi de özgürlüklerden yana kaygıları olan herkes için çok tanıdık aslında. 17/25 Aralık dosyaları kırılma noktası oldu. Yolsuzluk iddiaları araştırılsın diyenlerin önüne “gözümle görsem inanmam” ve “çalıyorlar ama çalışıyorlar” söylemiyle set çekildi. AKP hükümetini her şartta alkışlamayanlar, demokrasi ve şeffaflık talebinde bulunanlar partililerin lincine uğradı, ‘hain’ ilan edilir oldu. Bu yetmedi, 17 Aralık akşamından itibaren göz göre göre siyasi müdahalelere uğrayan hukuk sistemi de siyasal iktidarın ‘yandaş değilse haindir’ yaftasıyla etiketlediği vatandaşların tepesinde gezinen giyotine dönüştürüldü. Sulh Ceza Hakimlikleri sistemi bu çarpıklığı anlatmak için çok basit; ama insan hak ve hürriyetleri açısından bir o kadar da önemli bir örnek. Erdoğan’ın ‘projemiz’ diye tanıtarak hukuka siyasetin doğrudan müdahalesini kendi ağzıyla ifade ettiği bir sistemdir bu. “Demokrasi istiyorum” diyenlerin özgür hayat hakkını, sosyal medyada Erdoğan’a methiyeler dizen, siyasal iktidarın arzu ettiği tüm kararlara imza atan birkaç hakimin iki dudağı arasına bırakan bir düzen bu…
Bu hakimlerin verdikleri hukuksuz kararlara itiraz yolu da kapalı. Birinin verdiği karara itiraz için diğerine başvurmanız gerekiyor. Bu hakimlerin itiraz edilemeyen kararları sebebiyle küçük yaşta çocuklar, gençler tutuklandı, bir tweet için gazetecilerin evi basıldı. Size can alıcı bir örnek vereyim. 1. Sulh Ceza Hakimi Bekir Altun, kendi imzasıyla dinleme yapan polisleri tutukladı. Bu çelişkiyi tweet atarak gündeme getiren gazetecilerden de şikayetçi oldu ve bir başka sulh ceza hakimine yasak kararı aldırdı. Gazeteciler ifade özgürlüğünü kısıtlayan bu karara itiraz etti. Bu itirazın sonucunu merak etmeyin sakın. Çünkü o itirazı karara bağlayacak hakim, yasak kararını aldıran kişiden başkası değil. Yani, gazeteciler bu çarpık düzende kendilerinden şikayetçi olan 1. Sulh Ceza Hakimi Bekir Altun’un insafına bırakıldı. Açıkçası baskılar karşısında korkarak pes etmiş bir gazeteci değilseniz şu an Türkiye’de yargı bağımsızlığından bahsedebilmeniz mümkün değil.
İfade özgürlüğü ve demokrasiyi önemseyen herkesin vicdanını yaralayan işte bu çarpık düzen özgürlüğümü elimden aldı. Evrensel hukuka aykırı bu düzende hiçbir delil, bilgi ve belge olmadan bir anda terör örgütü lideri oluverdim. Tutuklanmama karar veren hakime “terör örgütü nerede, silahlar nerede, bir tane delil var mı” diye sordum. Tabii ki cevap alamadım. Çünkü ortada bir dizi senaryosundan başka bir şey yoktu. Suç içermesi halinde RTÜK tarafından müeyyideye tabi tutulması gereken bir senaryo üzerinden tutuklandım. Bu hukuksuzluğa son verilmesi için yaptığımız bütün itirazlar da reddedildi.
Şu noktaya da dikkat çekmek isterim. 2010’daki El Kaide operasyonunun merkezindeki Tahşiyeciler adlı grup, özgürlüğümü elimden almak için ortaya atılan suçlamaların merkezinde bulunuyor. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler ve Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal’ın basın karşısına çıkıp gururla bahsettikleri bir operasyondu bu. Hatta operasyonu yapan polislere bu iki isim tarafından takdirname de verilmişti. O dönemde birçok medya grubu da bu operasyonu haber yapmıştı. Tahşiyeciler operasyonunun emrini verenler şimdi siyasal iktidarın milletvekili sıralarında oturuyor. Çelişkiler elbette ki bununla da sınırlı değil. “Dizide hedef gösterildi” denen Tahşiyeciler adlı grubun liderini canlı yayında “Usame Bin Ladin’i seviyorum” derken herkes izledi. Bu grubun El Kaide bağlantısıyla ilgili çok ağır tespitlerle dolu askeri ve polis istihbarat raporlarını herkes gördü. Bu kumpasa psikolojik destek için kör dedikleri Tahşiyeciler lideri canlı yayında evrak okudu ve dahası…
14 Aralık 2014’te özgür basına darbe operasyonuna dönüşen hukuk katliamının perde arkası zamanla aydınlanacak. Ben meslek hayatım boyunca sadece işimi, gazeteciliğin gereğini yaptım. Baskılar karşısında hiç korkmadım, korkmuyorum da. Asla da pes etmeyeceğim. Demir parmaklıklar ardında da olsa demokrasi ve hukuk mücadelesini devam ettireceğim. Samanyolu Yayın Grubu olarak da bu duruşumuzdan asla taviz vermeyeceğiz. Özgür basın için, demokrasi ve hukukun tesisi için mücadelemize devam edeceğiz. Bize bu haklı davamızda destek veren tüm meslektaşlarıma gönülden teşekkür ederim.
Saygılarımla…
Tutuklu Gazeteci
Hidayet Karaca