Gazeteci meslek örgütleri Can Dündar ve Erdem Gül’ü duruşma öncesinde yalnız bırakmadılar. Gazetecilere Özgürlük Platformu adliye önünde basın açıklaması yaptı.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün duruşmasına bugün devam edildi. Duruşma öncesi yapılan basın açıklamasına; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, Genel Sekreter Sibel Güneş, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Uğur Güç, İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, Uluslararası Basın Enstitüsü Türkiye Başkanı Kadri Gürsel, GÖP Dönem Sözcüsü ve Gazeteciler Cemiyeti (Ankara) Genel Sekreteri Ümit Gürtuna, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal, CHP milletvekillerinden Barış Yarkadaş, Engin Özkoç, Hilmi Yarayıcı ve Tuncay Özkan, Utku Çakırözer, Sezgin Tanrıkulu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı.
GÖP Dönem Başkanı ve Gazeteciler Cemiyeti (Ankara) Genel Sekreteri Ümit Gürtuna, yaptığı açıklamada şunları dile getirdi:
Herkesin gözünün üstünde olduğu ve ifade ve basın özgürlüğü açısından emsal görülen Can Dündar, Erdem Gül davasına bugün devam edilecektir. Bu dava “casusluk” ile suçlanan iki Türkiye vatandaşının davası değil, Türk basınının “haber yazma hakkı” davasıdır. Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül haber yazma dışında bir eylemde bulunmamıştır. Haber yazmaları nedeniyle, eski idam cezası yerine getirilen ağırlaştırılmış ömür boyu hapis istemiyle yargı önünde bulunmaları hem Türkiye ve Türk basını hem de Türk adaleti için esef duyulması gereken bir durumdur. Gazetecilere Özgürlük Platformu olarak, bu iki arkadaşımızın bir an önce aklanmalarını beklemekteyiz
Yurttaşın habere, bilgiye ve olayları anlaşılır kılan yorumlara ulaşma hakkı, temel evrensel insan haklardandır. Bu haklar da hem uluslararası sözleşmeler, hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınmıştır. O nedenledir ki Dündar ve Gül’ün yargılandıkları bu mahkeme, Türk basınının haber yapma hakkının olup olmadığına karar verecek bir mahkemedir. Yargılanan bu iki arkadaşımız değil, sistematik olarak uysallaştırma, ehlileştirme çabalarına rağmen haber yapmada ısrar eden Türk medyasıdır.
93 günlük tutukluluk döneminden sonra Dündar ve Gül Anayasa Mahkemesinin hem hak ihlali hem de suçlandıkları gibi casusluk değil haber yaptıkları kararı sonrasında salıverilmişlerdi. Ülkenin siyasi otoritesinin “saygı duymadığı ve tanımadığı” bu karar ve o günden itibaren mahkeme üzerine yoğunlaşan baskılar bugün tekrar tutuklama kararı verilebileceği endişesini doğurmuştur. Son dakikada savcı değişikliği bu endişeleri artırmıştır. Yine de biz Türk adaletine güveniyoruz. Sadece Ankara’da değil, İstanbul’da da yargıçlar olduğuna inanmak istiyoruz. Uzun bir süredir “paralel yapı” adı altında çeşitli operasyonların düzenlendiği ülkemizde maalesef son günlerde adeta bir de “dikey” yapılanma yaşanmaktadır.
Türkiye’nin, basın ve ifade özgürlüğü açısından dünya sıralamalarında hak etmediği son sıralarda yer alması demokrasi açısından utanç kaynağı oluşturmaktadır. Bu kabul edilemez bir durumdur. İfade ve basın özgürlüğünün anayasal teminat altında olmasına rağmen giderek artan oranda tehdit altına girdiği gerçeğinin en acı kanıtı 24 Mart tarihi itibarıyla hapisteki 31 gazetecidir. Sadece 2016’nın ilk iki ayında işsiz kalan 750’yi aşkın gazeteci, erişimi engellenen 104,464 İnternet sitesi, önce kayyum yönetimine verilen sonra kapatılan iki televizyon iki gazete ve yine kayyum yönetimi altına alındıktan kısa süre sonra internet sitesi kapatılan bir gazetemiz ülkenin içinden geçmekte olduğu dönemin ne kadar karanlık ve korkutucu olduğunu ortaya koymaktadır.
Terör her şart altında ve ayrım gözetilmeden lanetlenmelidir. Ancak, terör saldırıları ardından olay yerine daha ambülânslar varmadan yayın yasağı getirilmesi uygulaması kesinlikle sansürdür ve asla kabul edilemez.
Daralan Hürriyet ortamından yabancı meslektaşlarımız da nasiplerini almaktadırlar. Norveçli, İspanyol, İngiliz ve Alman meslektaşımıza çalışma izni verilmemesi, bazılarının cep telefonlarının ve bilgisayarlarının mahkeme kararı olmaksızın incelenmeye alınması, ülkelerine dönmek zorunda bırakılmaları ülkenin hürriyet ikliminin geldiği dehşet aşamayı sergiler niteliktedir.
Birçok entelektüelin, akademisyenin ve gazetecinin bir kez daha ya yazı yazdıkları, bildiri yayınladıkları veya görüş ifade ettikleri için meşhur Türk Ceza Kanunu’nun “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama”, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlarını düzenleyen 299 ve 301’inci maddeleri tehdidi altına girmesi endişe sebebi olmuştur.
Yazdıkları yazılardan, sosyal medyada yaptıkları paylaşımlardan dolayı gazetecilerin “terörist” olarak suçlanmaları, takibata uğramaları ve haklarında davalar açılması ülkenin rutin gelişmesi haline gelmiştir.
Cezaevindeki gazetecilerin tutuksuz yargılanması halkın haber alma hakkının bir gereği olması yanında, Türkiye’nin uluslararası saygınlığına da katkı yapacaktır.