Gazeteciler üzerindeki baskılara her geçen gün bir yenisi eklenirken, gazeteciler arasındaki dayanışma da sürekli artıyor. Dayanışmak, birbirimizin yaşadıklarını anlamak, bir araya gelmek ve birlikte hareket etmek elbette önemli. Ancak bunun bir sonraki adımı, yani örgütlenmede durum ne? Gazeteciler örgütlenemiyor mu ya da neden örgütlenmiyor? Örgütlenme önündeki engeller neler? Tüm bu soruların cevaplarını ve elbette basın üzerindeki baskıların geldiği boyutları Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş’la değerlendirdik.
Önce gazeteciler üzerindeki baskıları konuşalım. Bugün gazetesine kayyum atandı, gazeteciler işten çıkarıldı, tutuklandı, başlarına silah dayandı. Cezaları, soruşturmaları saymıyorum bile. Buna rağmen Başbakan Ahmet Davutoğlu “Basın özgürlüğü kırmızı çizgimizdir” dedi. Nedir durum basın özgürlüğünde?
Size yandaki fotoğrafı göstererek bu soruya cevap vereyim. Geçtiğimiz hafta Çağlayan’daki İstanbul Adliyesindeki 2. Asliye Ceza Mahkemesinde gün boyu yargılananların gazetecilerin listesi bu fotoğraftakiler. Basın özgürlüğünün kırmızı çizgi olduğu bir ülkede bir mahkeme gün boyu gazetecileri yargılar mı? Eğer bu ülke Türkiye ise yargılar ve sonra yöneticiler çıkıp pişkin pişkin “Basın özgürlüğü kırmızı çizgimizdir” der, utanmadan. Türkiye basın özgürlüğü konusunda maalesef dünya sıralamasında çok gerilerde. Ve bu gidişle de daha da gerilere düşecek. 2011 yılında cezaevindeki gazeteci sayısı ile dünya gündeminde olan Türkiye, bugün ise yargıladığı gazetecilerle dünya gündeminde. Yüzlerce gazeteci yaptıkları haberlerden, açıklamalardan dolayı “Birilerine hakaret” ettikleri gerekçesiyle hakim karşısına çıkmak zorunda kalıyor. Türkiye’de haber vermek artık hakaret sayılıyor.
İktidara muhalif olmak; gazeteleri, televizyonları ele geçirmek için yeterli sayılıyor. Bakın Bugün, Millet gazetelerine, Kanaltürk Televizyonuna kayyum adı altında yapılan tam da budur. İktidar satın alamadığı, yandaşı yapamadığı medya kuruluşlarını, mafyavari yöntemlerle kontrol altında tutmaya çalışıyor. Türkiye’nin en köklü gazete binasına saldırılar yapılıyor, gazeteciler dövülüyor. Türkiye’deki basın özgürlüğü gerçeği maalesef budur.
Basının gerçeği bu ama… 1 Kasım seçimlerinden AKP tek başına iktidar olarak çıktı. “Bundan sonra baskılar azalır” diye bir umut vardı fakat seçimin hemen ardından yaşananlar malum. Önümüzdeki dönem gazetecileri neler bekliyor?
AKP iktidara geldiği günden beri medya alanındaki dizayn çalışmaları devam ediyor. Hatırlayalım o günleri… Kendisine rakip olan Uzan grubunun medya kuruluşlarını ele geçirdi önce. Sonra bir havuz kurarak Sabah gazetesini…
Halkı sorunsuz yönetmenin, gerçekleri gizlemenin en iyi yollarından birisidir medyayı elinde tutmak. AKP’de tam olarak bunu yapıyor. Önümüzdeki 4 yıl boyunca da benzer olayları görmeye devam edeceğiz. Yaşanan gerçekleri ortaya koyan medya kuruluşları iktidarın hep hedefinde olacak. Kimini polis zoruyla ele geçirmeye çalışacak, kimini vergi denetimleri ile, kimini de Basın İlan Kurumu aracılığıyla yapacak. Yine de ses çıkartan gazeteciler tutuklanacak. Daha kötü günler bekliyor gazetecileri kısacası.
AB ilerleme raporu neden açıklanmadı?
Bu kadar kötü günlerin arasında siz Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak 4 Kasım’da Brüksel’de gerçekleşen toplantıya da katıldınız. Dikkat çeken neler vardı?
4 Kasım’da katıldığımız toplantının konusu “Batı Balkanlar ve Türkiye’de Medya Özgürlüğü” idi. Balkanlarda da durum iyi değil ancak bizim kadar geride değiller. Geçtiğimiz hafta AB ilerleme raporu açıklandı. Normalde ekim ayında açıklanması gereken raporun açıklanması iki kez ertelenerek 1 Kasım seçimleri sonrasına bırakıldı. Toplantıda Türkiye delegasyonunun en çok eleştirdiği konu bu oldu. AB ile Türkiye arasında bu konuda bir pazarlık olup olmadığı sıkça soruldu. Ancak tatmin edici bir yanıt maalesef alınamadı. İlerleme raporu açıklandığında da gördük ki basın özgürlüğü konusunda ciddi eleştiriler var. Bu eleştirilerin seçimden önce Türkiye halkı tarafından duyulmasının istenmediği çok açık.
‘En büyük dayanışma örgütlülüktür’
Gazeteciler arasındaki dayanışma önemli ama örgütlülük daha büyük bir yerde duruyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak Türkiye’de örgütlenme ne düzeyde? Ve önünde ne gibi engeller var?
En büyük dayanışma şüphesiz örgütlülüktür. Gazetecilerin aynı ilkeler ve hedefler etrafında bir arada durması bir dayanışmadır aynı zamanda.
Türkiye’de, basın yayın iş kolunda 95 bin çalışan ve bu alanda faaliyet gösteren 5 sendika var. Örgütlülük oranı sadece yüzde 6 civarında. Bunu gazeteciler diye ayırdığımızda ise örgütlülük oranı yüzde 3’lere düşüyor. Türkiye’deki sendikaların yaşadığı genel sorunların dışında medya sektöründe sendikal bilinç çok zayıf. 1990’lardan itibaren başlayan sendikasızlaştırma çabalarının sonucunda, bugünün gazetecileri sendikalardan çok uzaklar. Medya içerisinde her geçen gün artan işsizlik oranları, bireyselcilik, sürekli yükselme hedefi bizim sektörümüz açısından örgütlenmenin önündeki en büyük engeller. Türkiye’de gazeteciler bu sorunların çözümünün de örgütlülükten, toplusözleşmeli sendikal yaşamdan geçtiğini anladıkları zaman, örgütlülük oranlarının yükseleceğini düşünüyorum.
Peki TGS önümüzdeki süreçte neler yapmayı planlıyor gazetecilerin örgütlenmesi için?
Bizler yönetime geldiğimiz zaman TGS’nin örgütlülüğü çok zayıflamıştı. Hiçbir işyerinde toplusözleşme yoktu. Toplusözleşme yapma yetkisi de yoktu. TGS’nin de bu noktaya iktidarın yoğun baskılarının sonucunda geldiğini belirtmekte fayda var. AKP iktidarı TGS’nin örgütlülüğünü dağıtmak için özel bir çaba sarf etti.
Bugüne gelirsek 5 işyerinde toplusözleşmemiz var. İki işyerinde patronların yetkimize yaptığı itiraz var. Tabi bunlar TGS’nin durması için yeterli değil. TGS’nin hedefi tüm medya sektöründeki işyerlerini örgütlemek ve toplusözleşmeler imzalamaktır. Yukarıda da söylediğim gibi yüzde 6 olan örgütlülük oranını yüzde 100’lere taşımaktır. TGS bunu yaptığı zaman başarılı olmuş olacaktır. Kendimize kademeli olarak hedefler belirleyerek başladık bizler. Bu yükselişimiz devam edecek. Şu anda örgütlenme çalışmalarını sürdürdüğümüz işyerleri var. Yakın zamanda bunlarda da sonuca ulaşacağız. Dayanışma içerisinde, geleceğe güvenle bakabilen bir meslek grubu oluşturmayı planlıyoruz.
Gerçek hesaplaşma oldu mu?
Bu süreç gazetecileri bir araya getirmeye de başladı. Geçmişle bugünü karşılaştırdığımızda dayanışma ne durumda gazeteciler arasında?
Gerçek anlamda bir hesaplaşma yaşanmadığı için bugün farklı kesimlerdeki medya organlarını yan yana getirmek zor oluyor. Cemaat medyası iktidar ile ters düştükten sonra kendileri açısından bir öz eleştiri yaptılar ancak bu diğer kesimleri tatmin etmedi. Bunun asıl nedeni bugün iktidar ile ters düşmüş olmalarından kaynaklı olduğunu düşünmeleri. Gerçekten bu öz eleştiriyi içselleştirerek mi yapıyorlar yoksa iktidar baskıları karşısında yanlarına başka medya kuruluşlarını da mı almaya çalışıyorlar? Cemaat medyası asıl olarak bu soruya yanıt vermeli. Daha dün terörist ilan ettikleri gazetecilerle bugün yan yana yürürken ne hissettiklerini anlatabilmeleri gerekiyor.
Kişisel olarak Cemaat medyasının attığı bu adımı olumlu buluyorum. Ama bu kaygıların da birden ortadan kalkmayacağını onların da kabul etmesi gerekiyor. Ama zamanla gazeteciler arasındaki dayanışma daha da güçlenecektir. Bizler de basın örgütleri olarak bu dayanışmanın güçlenmesi için çaba sarf ediyoruz.
Örgütlenmezsek ne olur?
Gazeteciler neden örgütlenmeli?
Önce örgütlenmezlerse neler olur onları anlatayım. Kendilerine yönelik her baskıya boyun eğmek zorunda kalırlar, bir kaç saat sonra başına ne geleceğini bilmeden çalışmak zorunda kalır, işini çok iyi yapıyor olsa da sırf bir kişi beğenmedi diye işten atılabilir, sürekli gazeteci olduğunu birilerine ispatlamayla uğraşabilir, gördüğü gerçekleri değil ondan isteneni yazmak zorunda kalabilir….
İş, gelecek, özgürlük kaygısı duymadan çalışıp, yaşayabilmesi için gazetecilerin örgütlenmesi gerekiyor. Kimsenin ‘Sendikaya üye olursan işten atılırsın’ yalanlarına inanmaması gerekiyor. Üyelikler toplusözleşme imzalanana kadar gizli tutuluyor. Bugün her ne kadar tartışılıyor olsa da sendikalı olmak anayasal bir haktır. Hiçbir gazeteci sendikalı olduğu için işten atılamaz. Sendikalı oldukları zaman ücretlerinden, ne zaman ne kadar alacakları zamlardan, ikramiyelerden, sosyal yardımlardan yararlanacaklarını bilirler. Angarya çalışmaya boyun eğmek zorunda kalmazlar. Basın özgürlüğü de editoryal bağımsızlık da sendikalı olmaktan geçiyor maalesef Türkiye’de. Bu yüzden tüm gazetecileri sizlerin aracılığı ile TGS’ye üye olmaya davet ediyorum.
(Evrensel Gazetesi)